Amir’in Reactive vs. proactive development yazısını okuyunca (hayır, reaktif / proaktif programlama paradigmaları ile ilgisi yok), benimsediğim yaklaşım daha bir pekişti. Ben sadece işte değil, hayatımla ilgili verdiğim birçok kararda proaktif bir yaklaşım içinde oluyorum; ama olası bir krizde ne yapacağımızı da iyi bilmek gerekiyor. Bu zamana kadar hiç kapıda anahtar unutmamış olmam, bundan sonra da unutmayacağım anlamına gelmiyor.
Bir örnek üzerinden gidelim. Öğrencisiniz, bir sebepten sınavlara çalışamadınız, son günündesiniz. Ne yapmalı? Eğer biraz proaktif olabilseydiniz şunları yapabilirdiniz:
- Her şeyden önce dersi dinlerdiniz. Hocanızın önemini vurguladığı yerleri not alırdınız. Altını renkli kalemle çizer, haftasonları bir göz atardınız, konuları pekiştirip bir dahakinde çabuk anlardınız.
- Kendinize en çok fayda getirecek çevreyi seçer ve üyeleriyle aranızı iyi tutardınız.
- Dersi geçmiş arkadaşlarla irtibat kurup önerilerini dinlerdiniz vesaire.
- Aynı sınıftakileri davet ettiğiniz bir Whatsapp grubu kurardınız veya var olan gruba katılırdınız. Sosyal bir grupta olduğunuz için aldığınız kadar vermeye çalışırdınız.
Ama şimdi çalışmadınız ve krizdesiniz, ne yapabilirsiniz?
- Kahve — kola karışımı denersiniz, bütün gece sınavı geçmenizi sağlayacak kısımlara çalışırsınız.
- Sınavla ilgili herhangi bir duyum, tüyo var mı araştırırsınız.
- Sınavda kopya çekersiniz.
- Dersi bırakır, ümidinizi kaybedersiniz.
İş hayatında da benzer tecrübeler yaşıyoruz. Krizin olmaması için önlemler almak gerekiyor; ama kriz olduğunda da elimiz kolumuz dolanmaması gerekiyor. Sakince düşünüp, o krizi çözebilecek en iyi yöntemi bulup uygulamak gerek. Reaktif modu krizden çıkmanıza yardımcı olur, proaktif modu ise krizi önlemenize. Benim en çok sıkıntı çektiğim konular öncelikleri sıralama ve işin kapsamını zamana göre daraltma. Bunun için not alma alışkanlığımı geliştirmeye çalışıyorum. Şöyle bir akış diyagramı düşünün:
- Uzun emek isteyen bir işin ortasındasınız. Proaktif moddasınız. Bıraksanız, tekrar başlamanızın maliyeti en az 1 saat.
- Bir iş geldi, ne yapmalı? Reaktif moda gir:
- Eğer acil değilse not al. Basitçe bir not, iş açmak, kendine atamak falan değil. Not defterine tek satır yazmak bile olur.
- Eğer acilse, bu sefer şuan yaptığın işin en son kaldığın yeri not al. Ben en son bilmemne işini yapmak için bir modele yeni bir field ekledim ve migrationları yapıyordum, bundan sonraki iş bu özelliği arayüzde kullanılabilir hale getirmek gibi.
- Aciliyetine göre önünüzdeki işi bitirdin, sırada ne var? Notlara bak ve önem sırasına göre bitir.
- Notlar bittiyse, iş takip sistemindeki işlere geri dön.
- Bu döngüyü her iş için devam ettir.
Bu döngü, anlattığım kadar basit olmayabiliyor. Hele ki proaktif moddan reaktif moda geçiş sanıldığı kadar kolay değil. Ama basit notlar tutmayı mutlaka deneyin. Ben bunun için Evernote kullanıyorum.
Unutmamanız gereken iki şey var. Birincisi, eğer siz de benim gibi müzik dinleyerek iş yapıyorsanız, beyniniz artık daha fazla işi bir arada kaldıramaz. İnsan beyninin çoklu işleme elverişli olmadığı konusunda çeşitli yazılar var, Multitasking is killing your brain başlıklı yazıyı okumanızı öneririm. İkinci önemsemeniz gereken şeyse, stresiniz. Stres hormonu olarak bilinen kortizol belli bir seviyenin üstüne çıktıkça iş veriminiz bundan oldukça olumsuz etkilenecek. Günümüzün Seri Katili: Stres! başlıklı yazı da stresle ilgili ikinci önerim.
İşleri önem sırasına göre sıralamak, zaman sınırını göz önünde bulundurarak işi iyi planlayarak yapmak ve işi teker teker yapmayı deneyin. Böylece bitmiş olan işler, bir sonraki işleri de aynı motivasyonla bitirmenize katkıda bulunur. Müsait olmadığınız zamanda da çevrenizdekilere hayır demeyi bilin.