Category: Entertainment

  • Elektrikli Araçla Yurt Dışı Yolculuğu

    Elektrikli Araçla Yurt Dışı Yolculuğu

    Elektrikli araçla daha önce kısa yol deneyimim oldu, Ankara ve Tekirdağ arası, 575 km’lik yol. Bununla ilgili deneyimlerimi anlatan bir blog yazım da var. Şimdi o yolu beşe katladım, toplam üç gün sürdü. Geride uzun, huzurlu, çok şükür kazasız belasız, tadında bir hikaye kaldı. Bunu sizlerle paylaşmak istiyorum.

    Zaman zaman sosyal medya paylaşımlarımdan bana ulaşıp tavsiye isteyenler oluyor, tavsiye konusuna en baştan bir açıklama yapmak istiyorum. Bu yazıda bir elektrikli araç tavsiyesi, övgüsü veya karalaması yok. Beklentilerden alışkanlıklara kadar tercihleri belirleyen o kadar fazla parametre var ki, öngörülmesi o kadar zor detaylar var ki, birine araç konusunda tavsiye vermek benim için çok zor. Bizzat kendim için söylüyorum; bir elektrikli araca sahip olarak ne fiyat – performans, ne masraf – tasarruf, ne de ailemin ihtiyaçlarını karşılamak konusunda en ufak bir dezavantajını görmedim. Kullandığım elektrikli araç, ihtiyacım olanın çok daha fazlasını veriyor; ama bir otomobil tutkunu olarak da aklımın bir köşesinde hep bir Mazda 3 AWD veya Lexus IS 300h sahibi olmak, ona uzun yıllar binmek, bakımını bizzat kendim yapmak var. Bazen arzularla ihtiyaçlar, duygularla mantık birbiriyle örtüşmüyor. Ailemin tercihi, mutluluğu için kendi sürüş zevkimden feragat ettim.

    Onun için herhangi bir tavsiye vermek yerine bu yazıyı veri ağırlıklı yazmayı, arada kişisel düşüncelerimi paylaşmayı planladım. Bazı detayların epey yoruma açık olacağını, kimisinin normal karşılayıp duruma sıcak bakacağını, kimisinin ise bu yeni akıllı araçlardan soğuyacağını şimdiden tahmin edebiliyorum.

    İçerik

    Sözlük

    Çok sık tekrarladığım kelimeleri burada kısaltıp anlamını yazıyorum:

    • SC: SuperCharger, Tesla’nın resmi hızlı (DC) şarj istasyonları.
    • MY: Tesla Model Y, şu anda Türkiye’de de satışı olan tek Tesla modeli.
    • AC: Alternating Current, alternatif akım. Araç şarj olurken gelen elektriği doğrusal akıma dönüştürüp bataryaya iletir. Enerji çıkış kapasitesi düşüktür, aracı şarj etmesi uzun sürer.
    • DC: Direct Current, doğrusal akım. Yüksek enerji çıkış kapasitesi vardır, enerji direkt bataryaya iletilir ve şarj etme süresi daha kısadır.

    Hava Durumu, Araç, Sürüş Profili

    Önceki yolculuğum kısa ve yaz sıcağındaydı. Tek aksilik, Ankara’dan Tekirdağ’a giderken Bolu Tüneli’nin kapalı olmasıydı. Bir saat yaz sıcağında trafikte kaldık, sonrasında yokuş aşağı, düşük hızlarda, araç kendini şarj ede ede gitmişti bir süre. Araç BYD Atto 3, LFP bataryalı bir araçtı. Bunlar hep enerji tüketimini etkilediği için baştan belirtme gereği duyuyorum. Bu seferki yol koşullarında şöyle değişiklikler var:

    • Araç MY, uzun menzilli, çift motor, dört çeker, NMC bataryalı.
    • Hava sıcaklığı çoğunlukla 1 – 3 derece arasında, bazen eksi, bazen 8 dereceye kadar çıktı.
    • Kış lastikleri takılı.
    • Kar yağışına denk gelmedik; ama kırağı, yağmur, kaygan yollara denk geldik. Hele Bolu Tüneli’nde 30 metre ötesini göremeyeceğimiz kadar sis vardı.
    • Uzun süreli trafik kitlenmesi veya gümrüklerde bir saati aşan bekleme süresi olmadı.

    Bu yolculukta da öncekinde olduğu gibi yine hız limitlerine uygun gidildi. Yani hız limiti neye izin veriyorsa o hızda gidildi, menzil uzatmak veya tasarruflu olmak için 130 kmh hız limitinin olduğu yerde 100 ile gidilmedi, onu kastediyorum. Ancak yolun durumuna veya trafiğe bağlı olarak zaman zaman hızımızı azaltmak zorunda kaldık. Özellikle kaygan yollarda otonom sürüşü devre dışı bırakıp olabildiğince temkinli ve yavaş kullandım. Düz, sakin ve temiz yollarda, fırsat buldukça otonom sürüşü kullandım, yani toplam yolun %20 – 30’unda yardımcı pilotum benim yerime aracı kullanmış oldu, tabi eller yine direksiyonda.

    Son olarak, uzun molalarda, şarj sırasında veyahut aracı kullanırken klimadan hiçbir kısıntı yapmadık. Ben genelde paltomu çıkararak rahat araç sürmeyi seviyorum, ama beni mayıştıracak kadar fazla sıcağı da sevmiyorum. Genelde 20 – 21 derece tercih ettim, koltuk ve direksiyon ısıtma da kullanıldı.

    Planlama

    Çoğunlukla tarihleri biz seçemiyoruz, çocuğumuzun okul tatili, işyerinden izin alma durumumuz, yolculuğa katılacak bireylerin sağlık durumu zaten epey kısıtlayıcı; ama yine de birkaç kritere bakmak çok önemli. Bunlardan birincisi ve bence en önemlisi geçeceğiniz gümrük kapılarının yoğunluğu. Ben ilk olarak 23 Aralık’ta yola çıkmayı planlamıştım, o tarihte yolda olan bir arkadaşımın 6 saat Sırbistan gümrük kapısında beklediğini duyunca vazgeçtim ve kameralardan yoğunlukları takip ettim. İnternetten gümrük kapılarını izleyebiliyorsunuz, yazının sonunda linkleri paylaştım. Bu yoğunluğun azalması neredeyse üç gün sürdü ve 27’sinde yola çıkmaya karar verdim.

    Rota ve Duraklar

    Almanya’dan Türkiye’ye kadar şu beş ülkeden geçmeyi planladım, çıkış noktamız Berlin, varış noktamız Ankara:

    1. Çekya: Dresden’den çıkıp önce Prag’a, sonra Brno’ya uğruyoruz.
    2. Slovakya: Avusturya’ya yakın bir sınırdan, ama Slovakya içinde kalarak Bratislava’ya uğruyoruz.
    3. Macaristan: Győr‘dan geçip Budapeşte’ye doğru yolumuzu tutuyoruz, ancak Budapeşte’nin içine girmeden Szeged’e kadar ilerliyoruz.
    4. Sırbistan: Röszke Horgos sınır kapısından Sırbistan’a geçiyoruz ve Belgrad’a uğramadan Niš’e kadar devam ediyoruz.
    5. Bulgaristan: Kalotina sınır kapısından Bulgaristan’a geçiyoruz ve önce Sofia’ya, ardından Plovdiv’e uğruyoruz.
    Prag gezisi ve konaklamaları içermeyen, temsili rota.

    İşin doğrusu gezilecek yerlere, kalınacak otellere, yolların kalitesine göre güzergah belirlemek iken; ben rotayı belirleme işini tamamen Tesla’ya bıraktım. En azından şunu biliyordum; Tesla beni menzil anlamında riske atmadan, sadece SC’leri kullanarak Edirne’ye kadar götürecekti. Edirne’den sonra ise önceki şehirlerarası yolculuğumda tecrübe ettiğim gibi Trugo şarj istasyonlarını kullanacaktım ve Ankara’ya kadar otobandan çıkmayacaktım.

    İlk defa ülkeler arası uzun yolculuğa çıkma heyecanım ve biraz da elektrikli aracın yaşattığı tedirginlik yüzünden tek isteğim Ankara’ya sorunsuz varabilmekti. Onun için genelde spontane ilerledi her şey. Gezdiğim yerleri haritada belirtmedim; ama Prag Kalesi’ni es geçmediğim için çok mutluyum. Çekya ayrı bir güzel, Prag ayrı bir güzel, Brno karanlıkta kaldı ama o da ayrı bir güzeldi. Dönüşte muhtelemen farklı bir ülke seçip benzer bir gezi yapmayı planlıyorum. Belki Belgrad, belki Budapeşte, biraz eşime ve çocuklarıma bağlı.

    İnternet

    Almanya’dan satın aldığınız Tesla’nın internet bağlantısı Sırbistan ve Türkiye hariç rotamdaki tüm Avrupa ülkelerinde vardı. Türkiye’deki Tesla sahipleri muhtemelen Avrupa’ya çıktıklarında internete erişemeyecekler. Her iki durumda telefonda internetin olması birçok açıdan gerekli:

    • SC dışında başka bir şarj istasyonuna muhtaç kalırsanız, şarjı başlatabilmek için gerekli.
    • E-vinyet satın almak için gerekli.
    • Olur da navigasyon yardımcı olmazsa ikinci bir navigasyona bakmak için gerekli.
    • Diğer iletişim ihtiyaçlarınız için gerekli.

    Sanırım ilk talihsizlik şu oldu. Sırbistan’da Tesla’nın navigasyonu çalışmayınca, telefonumun internetini aracımla paylaştım, meğer araca güncelleme gelmiş ve beş dakika içinde paketi kemirdiği için telefonumdaki internetimden de oldum. Şimdiki aklım olsa kesinlikle bağlamam ve Google Maps veya Apple Maps offline harita özelliklerini kullanabilmek için yola çıkmadan önce ayarlardım. Aslında Tesla’da bu özellik var ama sanırım sadece aracı satın aldığınız ülkenin haritası önceden indirilmiş oluyor.

    Vinyetler, ENP, HGS

    Bazı ülkelerde otoban ve köprüleri kullanmak için geçiş kartı satın almanız gerekiyor, buna toll veya vinyet deniliyor. Vinyetleri nasıl satın alacağımı araştırırken, fark ettim ki bazı ülkelerde eletrikli araçlara bir istisna getirmişler. Her ülke için ayrı ayrı başvurmak, gerekli evrakları toplayıp elektronik imza ile onaylayıp göndermek gerekiyormuş. Bunlarla uğraşmak için yeterli zamanım olmadı; ama en azından Çekya ve Slovakya’da vinyet almak zorunda kalmazdım.

    Bir diğer önemli konu vinyetlerin geçerlilik süresi. Çoğunlukla günlük vinyet satın alıyorsunuz ve gece saat 00:00 olduğunda tekrar vinyet satın almanız gerekiyor. Yani akşam 11’de Bratislava’dan Macaristan’a girdiniz, o günün son bir saati için bir vinyet, eğer bir saat içinde Macaristan’dan çıkamazsanız ertesi gün için bir vinyet daha satın almalısınız. Üstelik Macaristan vinyetleri en pahalılarından biriydi.

    Ben vinyetleri her ülkenin kendi resmi sitesine girerek online olarak aldım. Vinyet uygulamaları var, bence çok bir işlevi yok, biraz daha pahalıya geliyor; ancak sitelerle ayrı ayrı uğraşmak yerine tek bir yerden tüm vinyetleri satın almak kolaylığı sağlıyor.

    Kolaylık olsun diye yola çıkmadan önce tüm vinyetleri satın almanızı da tavsiye etmem, belki dönmek zorunda kalırsınız, belki gümrükten geçemeyeceksiniz, belki de yorgun olacaksınız ve dinlenmek isteyeceksiniz, ülke değiştirme günleriniz değişecek, her şeye hazırlıklı olmakta fayda var. İnternetiniz olduğu müddetçe vinyet almak oldukça kolay.

    Sırbistan’da vinyet yerine Türkiye’deki gibi bir sistem var. ENP cihazı için başvuruda bulundum ancak cihaz hala elime ulaşmadı. Dolayısıyla otomatik geçiş gişelerini kullanamadım ve her gişede kartla ödeme yapmak zorunda kaldım.

    Son olarak Türkiye’de ücretli otobanları kullanmak için HGS başvurusu yapmak gerekiyor. Eğer ikametiniz Türkiye’de ise, internet üzerinden HGS başvurusu yapıp etiketin adrese gönderilmesini talep edebiliyorsunuz. Onun dışında ilk HGS satış ofisine uğrayıp elden teslim almanız gerekiyor. Ben tabi Türkiye’ye gece geç saatlerde giriş yaptığım için açık bir ofis bulamadım ve hala Edirne’den Tekirdağ’a kadar olan ücretlerin plakaya yazılmasını bekliyorum. Bir borç veya ceza gözükmediği için ödemeyi yapamadım.

    Şarj İstasyonlarının Durumu

    Benim planım mümkün mertebe SC kullanmak, mümkün olmadığı durumlarda Trugo, Aral, Ionity, artık ne bulursam onu kullanmaktı.

    SC’lerin birkaç avantajı var, bazı avantajlar MY kullanıcısı olmama bağlı:

    1. En büyük avantajı elbette kullanım kolaylığı, sadece soketi takmanız yeterli, kendiliğinden şarj etme işlemi başlıyor, ekstra bir efor sarfetmeye, bir yerlere üye olmaya gerek kalmıyor.
    2. İkinci önemli avantajı, Tesla navigasyonu üzerinden SC’ye gitmek istediğinizi belirttiğinizde, bataryaları otomatik olarak ısıtıyor ve bu işlem şarj süresini oldukça kısaltıyor.
    3. SC’ler genelde daha ucuz.
    4. Araç zaten rotayı ona göre çiziyor, çoğunlukla menzil tahminlerinde başarılı.
    5. Bu şarj istasyonlarını tercih eden kullanıcı profili genelde bilinçli ve saygılı. Bazen benim de yeni öğrendiğim şeyler oluyor ve bana nedenini düzgünce söylediklerinde hatamı düzeltmek için elimden geleni yapıyorum. Örneğin eski SC’lerde iki soket var, bazen boş sanıp eski uyumsuz soketi alıyorum, uyarıyorlar. Veya arkada boş soketler olduğunu söylüyorlar, onu kullanırsam şarj hızımızın yarıya düşmek yerine aynı hızda kalacağını, daha kısa sürede şarj işleminin biteceğini anlatıyorlar. Anlayış olunca problemler çok çabuk çözülüyor.

    Dezavantajları:

    1. SC’lerin konumu yol uzatıyor. Çoğunlukla otobandan çıkmak zorundasınız. Ya bir AVM’nin otoparkında, bahçesinde, ya da bir restoran veya otelin otoparkında, çoğunlukla trafiğin yoğun olduğu, bozuk yolların olduğu yerlerde.
    2. 30 dakikalık şarj için 45 dakika beklediğim oldu. Şarj soketine arkadan yanaşıp hakkımı gasp eden de oldu, o da Tesla kullanıcısı değildi. SC tasarımı her marka elektrikli araçların düzgünce park edip soketi kullanmasına elverişli değil, bütün düzeni bozuyor. Olur da Tesla olmayan bir aracın birden fazla park yerini işgal edecek şekilde park ettiğini görürseniz, sebebi kablonun kısalığı, soketin yerinin standart dışı olması. Bence Tesla buna izin vermemeliydi.

    Bu sadece SC eleştirisi değil; ama AVM gibi yerlerde DC şarj istasyonlarının olması bana göre mantıksız. Zaten AVM’ye giden insanın vakti bol, yarım saat değil en az 1 – 2 saat vakit geçirecek çoğu. 10 tane DC şarj istasyonu yerine 100 tane AC şarj soketi koysalar, AVM’nin bile işine gelir sanki. Otobanlarda DC’ye daha çok ihtiyaç var.

    Bu konuda Trugo’nun politikasını ben açıkçası çok başarılı buluyorum. Otobanlardaki -şimdilik hepsinde olmasa da- çoğu Shell istasyonlarında Trugo hızlı şarj istasyonları olduğunu bilmek bana güven veriyor.

    Menzil Anskiyetesi

    Evet gelelim zurnanın zırt dediği yere, hepimizin aklına takılan menzil konusuna. Hesap kitap bölümünü hazırlarken gördüm ki tam 16 kez şarj etmek için durmuşum. Yalan yok. Durdukça durmuşum, canım istedikçe durmuşum, sıkıldıkça durmuşum. Şimdi diyeceksiniz, 3000 km’de 16 kere durduysan, bu araç 200 km bile gidememiş, menzili bu kadar mıymış uzun yolda? Tabi ki değil.

    Benim eskiden beri olan bir huyum var. Göstergelerde benzin uyarı lambası yanar yanmaz hemen gözler benzin istasyonu arardı, halbuki istesem bir 150 km daha yaparım. Öte yandan depoyu asla tam doldurmazdım, yarıdan fazla doldururdum, bu da 300 km yapmama yeterdi.

    Aynı alışkanlık elektriklide de devam ediyor, yenemedim. Biraz da NMC batarya ömrü tedirginliği var, sanırım LFP için bu kadar endişe etmezdim. Her seferinde tahmini %10 – %15 şarj kalacak şekilde bir sonraki şarj istasyonuna doğru yola çıktım. Ve her seferinde en fazla %85 – %90 doldurdum, bazen %60, bir defa da %45 ile yoluma devam ettim.

    Bir benzinli araç ile yola çıkmış olsaydım belki her seferinde yakıt almayacaktım, ama yine 10’dan fazla kez mola vereceğimi tahmin ediyorum, her seferinde de en az yarım saat dinleneceğimi. Ama içten yanmalıda bu bir opsiyonken, elektrikli araçta zorunluluk. Belki yeni batarya teknolojileriyle birlikte menzil 1000 km’ye çıktığında elektrikli araçlar için de opsiyonel olacak ama ben artık çok takılmıyorum o konuya eskisi kadar. Huylu huyundan vazgeçmez, gene 200 km yerine 300 km’de bir şarj ederdim bu sefer.

    Dönüşte 200 – 250 km’de bir değil de, 300 – 350 km’de bir şarj etmeyi deneyebilirim; ama söz veremiyorum. Araçta çocuklar varken mola vermeden uzun süre gitmek zor oluyor. Mola verince de şarj istasyonu bulmuşken kullanırım diye düşünüyorum.

    Maliyet Beklentisi

    Daha önce yapmış olduğum şehirlerarası yolculuklarda maliyetin benzinliye göre fazla arttığını gözlemlemiştim. Bu yolculukta da bir ucuzluk beklentim yoktu. Hem kış koşulları yüzünden, hem de sürüş profilim yüzünden enerji tüketiminin katlanarak artacağını biliyordum.

    Düz bir karşılaştırma hesabı için daha önce defalarca sıla yolculuğu yapmış birisinin Toyota Aygo ile yaptığı son yolculuk ile ilgili paylaştığı verileri kullanacağım, videosunu ayrıca izlemenizi tavsiye ederim:

    1. Videoda Mehmet Asır özetle diyor ki: Gidişte ortalama yakıt tüketimi 5.86lt/100km, dönüşte 6.39lt/100km olmuş. Giderken 100 km’de 8.38 EUR, dönüşte 9.77 EUR masraf yapmış. Bu fiyatları etkileyen bir sürü faktör var, yine sürüş profili, yakıtı aldığın yer, geçtiğin yolun kalitesi vesaire.
    2. Birebir aynı yol, aynı zaman, aynı koşullar, hatta aynı segment araç olmadığı için sağlıklı karşılaştırma olmayacağını biliyorum; ama ben 1 kWh enerjiyi ortalama 0.40 EUR ile satın alsam, toplamda 264.4 EUR masraf yapmış olmam lazım. Paylaştığım Tesla ekranında gördüğünüz gibi 661 kWh enerji tüketimi olmuş, bu veriyi kullanıyorum.
    3. Benim yaptığım km’yi Mehmet Bey yapsaydı, 2776 km için gidişte 232.63 EUR, dönüşte 271.22 EUR tutacaktı.

    Yani ben toplam şarj maliyeti 270 EUR tutsa şaşırmayacaktım, kendimi ona göre hazırlamıştım. Şimdiki aklım olsaydı, Sırbistan ve Bulgaristan’da %100 şarj ederdim, bu hesapları yaparken oralarda şarjın bedava olduğunu bilmiyordum. Zaten bu bedavalar olmasa, kendim açımdan elektrikli araçların ekonomik olduğundan bahsetmek biraz zor. GigaFactory’e yakın bir konumda oturduğum için aracımı fabrikada ücretsiz şarj edebiliyorum. Aracın MTV’si 0 EUR, aracı satın alırken devlet teşviği fırsatını kaçırdım ancak ödediğim faiz %0. Bu detaylarla birlikte elektrikli araç ucuza mı gelir pahalıya mı gelir daha iyi ölçülür. Yoksa sadece 300 km’lik yol için içten yanmalıyla ne kadar masraf yapardım, elektrikliyle ne kadar yapardım diye bakarsak, bir elektriklinin ortalama 238 Wh/km ile çok bir şansı yok. Belki şehir içi tüketim masrafının azlığı toplam maliyeti dengeleyebilirdi, bilmiyorum.

    Bir de bu bedavalar hep böyle kalacak mı? Onun için maliyet beklentisi ile ilgili net bir şey söylemek zor. Otobanda 90 kmh hızla gidip şu kadar menzil, şu kadar masraf yaptım diyenlere de pek kulak asmıyorum.

    Hesap Kitap

    Verileri aşağıda detaylıca vereceğim ancak bir özetini şurada belirteyim:

    • Toplam vinyet ve otoban ücreti: 90.38 EUR. Daha önce dediğim gibi eğer evrakları hazırlayıp başvurabilseydim Çekya ve Slovakya için ücret ödemeyecektim. Türkiye’de HGS ödemelerini TRY hesabım üzerinden yaptım, o günkü kura göre EUR’a çevirdim, diğerleri direkt EUR olarak hesaplanmış şekilde çekildi. Bulgaristan’da da haftasonuna denk geldiğimiz ve gece orada kaldığımız için iki günlük vinyet almak yerine bir haftasonu için aldım.
    • Toplam şarj ücreti: 210.53 EUR. Bunun beklediğimin (270 EUR) çok altında olması beni mutlu etti. Ücretsiz olanları hesaba katmadan, diğer SC’ların ortalaması 0.36 EUR/kWh olmuş.
      • 10.08 + 10.07 + 25.48 + 22.34 + 28.96 + 18.40 + 20.59 + 17.08 = 153 EUR
      • 37.96 + 54.39 + 48.60 + 62.98 + 55.06 + 62.80 + 51.67 + 51.69 = 425.15 kWh
      • 153 ÷ 425.15 = 0.359872986
    • Toplam 603 dakika (10 saat 3 dakika) şarj etmişim ve buna şarja takmak için sırada beklediğim süre dahil değil, farz edelim 2 saat de oraya gitmiş olsun. Buna acayip şaşırdım. Elektrikli araç işine uzak bakan birisi olsam sanki 12 saat elimde soket, ayakta aracı şarj ediyor vaziyette ağaç gibi dikilmişim gibi anlarım. Öyle bir şey olmadı tabi, onun yerine dinlendim, yemek yedim, kahve içtim, gezindim, tuvalete gittim, kısaca zorunlu mola verdim. Vaktin nasıl geçtiğini anlamadım bile.
    • Bunun dışında konaklama, yeme – içme, alışveriş, gezi benzeri masraf kalemleri var; paylaşmama gerek yoktur sanıyorum.

    Vinyetler, Otoban Ücretleri

    Bütün vinyetler online olarak satın alındı, kaynaklar bölümünde nereden aldığımı paylaştım:

    TarihÜlkeSüreÜcretÜcret (EUR)
    27.12.2024Çekya1 GünCZK 2007.95 EUR
    27.12.2024Slovakya1 Gün5.40 EUR5.40 EUR
    27.12.2024Macaristan1 Gün10300 Ft24.95 EUR
    28.12.2024SırbistanSüre Önemsiz2949 RSD25.32 EUR
    28.12.2024Bulgaristan1 Haftasonu9 лв.4.60 EUR
    29.12.2024TürkiyeSüre Önemsiz810.50 TRY22.16 EUR

    Sırbistan’da vinyet yok, onun yerine ENP cihazı satın alıp ENP gişelerini kullanmak veya ilk girişte kart alıp sonrakinde ödeme yapmak var. Türkiye’deki HGS’ye benzer bir sistem:

    İstasyonÜcretÜcret (EUR)
    Putevi Srbije800 RSD6.87 EUR
    JP PUTEVI ALEKS RUDNIC970 RSD8.33 EUR
    EKO SERBIA 1230 NIS 2509 RSD4.37 EUR
    DIMITROVGRAD670 RSD5.75 EUR

    Türkiye’de HGS’yi Tekirdağ’da bir gece dinlendikten sonra aldım. Edirne’den Tekirdağ’a kadar olan ücretli otobanın ücretini bir türlü öğrenemedim. İki haftadır ne bir ceza var, ne de karttan çekim yapıldı. Ama diğerlerini paylaşıyorum:

    Giriş İstasyonuÇıkış İstasyonuÜcret (TL)
    KMO KINALI GİŞESİFATIH ALIN GISESI120,00
    TERMINALTERMINAL9,00
    KARGOKARGO5,50
    ODAYERİKURNAKÖY265,00
    KURNAKÖY ALIN GISESITEM AKYAZI280,00
    TOPAĞAÇ SGSAKINCI (MÜRTED)131,00

    Şarj Ücretleri

    Tabloya geçmeden önce burada bir fotoğraf paylaşmak istiyorum. O fotoğrafı çekerken, uygulamaya yabancı olduğumdan olsa gerek kWh ücretine bakmadan (yani ne kadar pahalı olabilir ki…) işlemi başlatmıştım ve hayatımın en pahalı elektriğini aldığımın farkında değildim:

    Zaten tablodan da ne kadar pahalı olduğunu görebilirsiniz. Onun dışındakiler gayet makul fiyatlardaydı:

    TarihÜlkeİstasyonKapasiteSüreÜcretÜcret (EUR)
    27 Aralık 10:31AlmanyaSC37.96 kWh20 dk17.08 EUR17.08 EUR
    27 Aralık 11:33AlmanyaAral Pulse28.14 kWh22 dk27.29 EUR27.29 EUR
    27 Aralık 13:53ÇekyaSC54.39 kWh36 dkCZK 516.7420.59 EUR
    27 Aralık 17:57ÇekyaSC48.60 kWh42 dkCZK 461.6618.40 EUR
    27 Aralık 21:28SlovakyaSC62.98 kWh63 dk28.96 EUR28.96 EUR
    28 Aralık 00:21MacaristanSC55.06 kWh37 dkHUF 9,139.1322.34 EUR
    28 Aralık 08:46MacaristanSC62.80 kWh44 dkHUF 10,424.9625.48 EUR
    28 Aralık 12:35SırbistanSC61.71 kWh36 dk0 RSD0 EUR
    28 Aralık 15:03SırbistanSC55.52 kWh39 dk0 RSD0 EUR
    28 Aralık 19:32BulgaristanSC44.11 kWh71 dkBGN 0.000 EUR
    28 Aralık 22:24BulgaristanSC39.37 kWh54 dkBGN 0.000 EUR
    29 Aralık 01:50TürkiyeSC51.67 kWh29 dkTRY 366.8210.07 EUR
    29 Aralık 17:00TürkiyeTrugo44.23 kWh32 dkTRY 424.6111.66 EUR
    29 Aralık 19:33TürkiyeTrugo55.69 kWh36 dkTRY 534.6214.68 EUR
    29 Aralık 22:25TürkiyeTrugo14.80 kWh7 dkTRY 142.103.90 EUR
    29 Aralık 23:41TürkiyeSC51.69 kWh35 dkTRY 366.9910.08 EUR

    Yazıya Destek

    Olur da bir gün kendi özgür iradenizle bir elektrikli araç satın almak isterseniz, bu bir Tesla olacaksa referansımı kullanıp indirimden yararlanabilirsiniz:

    Diğer tüm destekleriniz ve sorularınız için iletişim sayfasından veya sosyal medya hesaplarımdan bana ulaşabilirsiniz.

    Kaynaklar

    1. Trugo ve Shell ortaklığı ile ilgili bir kaynak, gelecek planlaması ile ilgili bilgi de mevcut.
    2. Sırbistan gümrük kapısındaki kamera yayınlarını buradan izleyebilirsiniz.
    3. Türkiye ve Bulgaristan sınır kapılarındaki kamera yayınlarını buradan izleyebilirsiniz.
    4. Online vinyet satın alma sayfaları: Çekya, Slovakya, Macaristan, ve Bulgaristan.
    5. Mehmet Asır, Sıla Yolu konusunda epey tecrübeli bir insan, YouTube kanalına bakmanızı öneririm.
    6. Bir başka YouTube yayıncısı, Hüseyin Yoldaş Öztürk, o da benim gibi bir MY kullanıcısı.

    Son Söz

    Şu scooter kullanıyormuşum hissi olmasa aslında elektrikli araçlar güzel de… Şaka bir yana, şuna kanaat getirdim. Bu güzergahta gezilecek, görülecek çok fazla güzel yerler var. Size sorun çıkarmayacak, sizi yarı yolda bırakmayacak, sizi yormayacak; sorun çıkardığında da teknik servisine güvenebileceğimiz bir araç her şeyden daha önemli. Benim tek canımı sıkan, birkaç ülkede şarj istasyonlarının yetersizliğini hissetmek oldu. Resmen benzin kuyruğu gibi sırada bekledik. Onun dışında ne menzil, ne şarj süreleri, hiçbir şey bana problem olarak gözükmedi. Muhtemelen bir Lexus olmadığı sürece Tesla’da kalmaya devam edeceğim. Herkese gönlüne göre bir otomobil dilerim.

  • Oceanhorn 2

    I had trouble understanding the story of the game because I didn’t play the first one. You start to play the game in the middle of the adventure. You have a sword and shield, so you think that the story is in the past, but you also have a kind of motorcycle that has no wheels but can fly. Also, you have a brother in arms named Gen, and it’s a robot. The other friend Trin tells you the story during the game, help you to solve the puzzle.

    Warlock Mesmeroth is the primary foe in the game; he is coming back somehow. So the first goal is to convince the knights of the lost realm to be together against him. It’s beneficial to learn of the abilities of your character to solve the puzzles quickly. It can’t jump, can’t swim more than ten seconds, but it can burn somethings and throw them away, can sweep the grass to find heart, coin, or bullet. It can blow up the walls with a bomb. Also, you can give some directions to Trin or Gen to do something that you want.

    The maps of the sections are too large, so it may take a while to find a way to pass to the next section. It was the first time that I played a game in a PC quality on the iPad. But the game poorly finished; it is as if the development of the game has been left unfinished. I think the third version of Oceanhorn will come out.

  • Inmost

    I have a gaming PC for two years but couldn’t have time to play a game. So I decided to change my priorities in my life and will try to play more games and read more books this year.

    My first plan was to play this game with my daughter, but I realized that it was not a suitable game for kids after I bought it, so I’ll pay attention to use the family filter from now on.

    Fortunately, I did not regret it. There are some characters you play in the game. And the painful past of them is creating the story of the game. Especially the imagination of the girl was very shocking for me. I’ll not give you a spoiler, but the story helps you to understand what depression is and how human relations are so crucial for the traumatized people.

    This game is first for me in many ways. It’s my first indie game, first story-driven atmospheric game, and the first game that I played with a game controller. If you want to spend a weekend playing a game, I recommend Inmost.

  • Zurna da Olsa Enstrüman Çalınız

    Zurna da Olsa Enstrüman Çalınız

    Enstrüman çalmak bir insanın kendi hayatına yapabileceği en güzel yatırımlardan biridir. Sıkıntılı olduğunuzda moraliniz düzelir, öfkeli olduğunuzda sakinleşirsiniz. Hayatınızda boş vakit nedir, boş durmak nedir bilmezsiniz, üretkenliğinizi artırır. Ürettiğiniz sesin sonucunu o an dinleyebiliyor olmak bile bir zevktir insan için. İlgim müziğe olduğu için böyle söylüyorum; ama insan fotoğraf çekmeli, şarkı söylemeli; iş ile ev, okul ile yurt arasında mekik dokumanın dışında bir şeyler de yapmalı insan…

    Basgitara ilgim nasıl başladı hatırlamıyorum. John Myung’in yeşil renkli Yamaha’sı (RBX6JM) ile Erotomania çalışını dinlemek, izlemek çok hoşuma giderdi. Öyle ki, çok dinlemekten ara ara bıkmış ve sonra tekrar dinlemişimdir. Son ara verişim çok uzun olmuş. Bugün tekrar dinlediğimde şunları hatırladım:

    1. Basgitar almak için okuduğum kitapları sattığımı hatırladım. Alabileceğim en iyi gitar için İstanbul’a günü birlik gidip geldiğimi hatırladım. ’98 yapımı Fender Mexico Jazz Bass’ım vardı.
    2. Anfim olmadığı halde çıplak sesi duyarak akordu anlamayı, düzeltmeyi hatırladım. Her gece notaları anlamaya çalışmak, sevdiğim şarkıları taklit etmek, parmaklarım iyice alışana kadar bıkmadan usanmadan aynı şarkıları tekrar tekrar çalışımı hatırladım.
    3. Sırf benim istediğim şarkıları çalabiliyor diye (As I Am, yine Dream Theater) şehirdışındaki bir müzik grubuna katılmayı ve yemeğimden kısıp bu grupla stüdyoya girmek için günü birlik şehirlerarası yolculuk yaptığımı hatırlıyorum. Şimdi düşünüyorum: MANYAKLIK!!
    4. Her şeyden önemlisi, şarkıların bende yarattığı psikolojik etkiyi hatırlıyorum. Erotomania’nın içinde bir başka hikayem, Deftones’tan My Own Summer’in içinde bir başka hikayem, Depeche Mode’dan Never Let Me Down Again’in içinde bambaşka bir hikayem var.

    Yaşadım bunları ben, iş hayatımda bile göremeyeceğim samimiyette iyi arkadaşlıklar edindim. Sahne aldım, küçük de olsa bir turne macerası yaşadım. Tek amacın eğlenmek olduğu bir dünyanın zevkini çıkardım. Tüm bunlardan önemlisi, istediğim zaman, evde veya dışarıda bir müzik icra edebilme lüksüne sahibim. Bu benim hayatım için her zaman güzel bir detay olacak.

    Bu arada, eski müzik arkadaşlarımın bazılarının isimlerini hatırlamakta zorlanıyorum. Dream Theater şarkıları çaldığımız gruptan gitarist Berkeley’e başvurmayı hazırlanıyordu, Umarım başarmıştır. Klavyeci Kültür Üniversitesi’nde ekonomi okuyordu sanırım, umarım iyi yerdedir. Bir de çok iyi twin kullanan baterist vardı, artık yüzlerini görsem hatırlayamayacağım insanlar. Bana ulaşırsanız, blogunu okudum deyin, kahve ısmarlayacağım.

  • Özgürlük Yazarları: Filmin Düşündürdükleri

    Özgürlük Yazarları: Filmin Düşündürdükleri

    Geçen gün tesadüfen izledim, daha önce film hakkında bilgim yoktu. Filmin sonunda gerçek hikaye olduğunu öğrendim. Filmde bir öğretmenin, birbirinden kötü geçmişi olan öğrencilerin olduğu sınıftaki iş hayatını anlatılıyor. İş hayatı demek biraz kaba oluyor; çünkü öğretmen o kadar çok seviyor ki işini, öğrencilerin eğitim masraflarını karşılamak için geceleri tezgahtarlık yapıyor. İzlemeye değer.


    Ben filmin içeriğinden çok bana neleri düşündürdüğünü yazacağım. Kaynak bulduğumda paylaşacağım, bir anket çalışması yapılıyor Türkiye’de, bir halk örneklemine basit bir soru soruluyor: “Türkiye’de herkese kendi anadilinde eğitim olmalı mı, olmamalı mı?”. İlk oylama sonuçları, katılımcılara açıklanıyor, sonra kendi aralarında tartışmaları, birbirlerini ikna etmeleri için iki saat süre veriliyor. Daha sonra tekrar aynı soru için oylama yapıldığında, genellikle iyiye yönelik, öncekine göre daha olumlu sonuçların çıktığı görülüyor. Filmde de öğretmen, kendi acılarıyla meşgul olan öğrencileri birbirine yakınlaştırmanın tek yolunun, birbirlerine acılarını, dertlerini anlatabilmek, aralarında söz söylemeye bir alan açabilmek olduğunu keşfediyordu. Buradaki en güzel mesaj şu: “Söz, silahın karşıtıdır.”

    Filmi izlerken bir başka aklıma gelen, 12 Angry Men filmiydi. Çok eski ama çok akıcı bir film, eğer Freedom Writers izlemeye niyetliyseniz, bence önce 12 Angry Men izlemelisiniz. Konusu çok basit; bir cinayet davasında henüz karar verilmemişken 12 kişilik jüri, sanık için karar vermek için uzun bir süre bir odaya kapanırlar ve kendi aralarında tartışırlar. Film boyunca, tartışmanın başından sonuna kadar jüri üyelerinin nasıl karar değiştirdiklerini, birbirleriyle nasıl tartıştıklarını, birbirlerini nasıl ikna ettiklerini izliyorsunuz ve size tartışmanın nasıl faydalı ve nasıl zararlı olabileceği konusunda ciddi bir tecrübe kazandırıyor. Freedom Writers, gerek düşünsel, gerek yapısal anlamda size tek tip olmanın gerçek dünyaya çok aykırı düştüğünü anlatırken, 12 Angry Men ise farklılıklar arasında uzlaşma için size bir yöntem sunuyor.

    Bir başka uzlaşma örneği olarak Diyarbakırlı kasap Sait Şanlı aklıma geldi. Onun ünü, aralarında kan davası olan aşiretleri barıştırmaktan gelir. Barış için öyle ilginç bir yöntemi var: Öncelikle öldürenin adalete teslim olması ve tarafların buna eninde sonunda ikna olması şart. Ama barışmak için bu yeterli değil. Tarafların birlikte geçirdiği güzel zamanları hatırlatmak, onları tekrarlamak; hiç yoksa, ortak hoşlandıkları bir konuyu konuşmak ve o konuda beraber bir şeyler yapmak; tüm bunlardan sonra da birbirlerine verdikleri zararı birlikte karşılamak için uzlaşma çabası içine girmek, kasap Sait Şanlı’nın yöntemiymiş. Dikkat ederseniz bunda bile her şey “söze alan açmakla” başlıyor.

    İnsanların birbirlerine dertlerini doğru bir şekilde anlatabilmesi benim son zamanlarda çok önemsediğim bir konu. İstanbul’da yaşıyorum ve neredeyse her gün bu konuya örnek olabilecek bir olayla karşılaşıyorum. Bir bakıyorsunuz, metrobüs durağında burnu dayaktan kırılmış kanlar içinde merdivende yardım bekleyen insanla karşılaşıyorsunuz; bir bakıyorsunuz, metrobüste kimse yer vermez diye çocuğunu sürükleye sürükleye kapıdan girmeye çalışan, o esnada da çocuğunun kalabalığın arasında ezildiğini farketmeyen bir kadını izliyorsunuz; bir bakıyorsunuz kaldırıma çıkıp yayayı ezdiğini bile bile durmayıp yoluna devam eden sürücüyü; bırakın tüm bunları, kahkaha atan insanlara bile tahammülümüz sıfır, diğer tüm meselelerde ahlak ve terbiyede bir numaraymışız gibi geldik başka insanların kahkahasına ayar çekmeye çalışıyoruz.

    Bizim bir durulmamız, birbirimizi dinlememiz gerekiyor. Bir uzlaşıya, barışa gönüllü vicdanlara ihtiyacımız var. 12 Angry Men’deki gibi tartışmanın yol ve yordamını, Diyarbakırlı kasap gibi barışmanın usulunu, Freedom Writers gibi de birlikte yaşamanın bir yolunu bulmamız gerekiyor bizim. Şuan tek ihtiyacımız bu.