Category: Lifestyle

  • Kitapları Sanallaştırmak

    Kitapları Sanallaştırmak

    Geçen gün esas niyetimi fazla açıklamadan Twitter üzerinden, kitapları dağıtırsam pişman olup olmayacağım üzerine bir soru sordum:

    Siz olsanız evdeki kitapları dağıtmaktan pişman olur muydunuz? Bundan sonra sadece ebook alan biri olarak soruyorum.

    Seçimler arasında çok bir uçurum olmaması beni bir süre kararsız bıraktı; ama cevap olarak yazılanlar faydalı oldu. Özetlemek gerekirse:

    1. Kitap kokusu, kitabın eskiyen sayfalarına dokunmak gibi romantik duygularla pişman olurdum diyen kesim var. Elbette bunu savunana saygım sonsuz; ama benim için hiç ikna edici değil.
    2. Bir önceki maddeye benzer, ama daha çok okuyucunun üzerinde bıraktığı iz nedeniyle kitabı basılı olarak rafta tutmayı tercih eden kesim var. Bu benim açımdan anlaşılabilir neden. Eski şarkıların, dinleyicinin kendi geçmişiyle ilgili bir an barındırması gibi, daha sonra tekrar hatırlandığında, sayfalar karıştırıldığında okuyucuya güzel duygular hissettirebilir. Bu da benim için kitabı dağıtmamam için ikna edici olmadı. Mesela Alacakaranlık Kuşları’nın e-kitabını bulabilirsem, yine aynı hissi yaşarım gibi geliyor.
    3. Bir kesim, kitabı saklamak ve istediğin zaman erişebilmek konusunda e-kitabın basılı kitaplar kadar başarılı olmadığını söylüyor. Bu benim için endişe verici bir ayrıntı oldu. Amazon batarsa, Kindle’da DRM-Free olmayan kitaplarımıza nasıl erişeceğiz? Bir arkadaşım, Amazon’un istediği zaman Kindle’imizdaki satın aldığımız kitabı silme hakkına sahip olduğunu söylüyor. Bir de DRM-Free olsa bile Amazon, Kindle’daki bir kitabı dışarı aktarmana izin vermiyor. Kısaca, e-kitaba sahip olabilmek sıkıntılı.
    4. Bir kesim de tamamen mantıksal açıdan, e-kitap ile basılı kitap arasında hiçbir işlev farkı olmadığını söylüyor. Bu da benim için ikna edici değil. Mesele işlevi değil, birbirini ne derece ikame edebildiği. Bir önceki maddede yazdığım gerekçeler nedeniyle e-kitaba sahip olabilmek, basılı kitaba sahip olabilmek kadar kolay değil.
    5. Bir de Osmanlıca yazılmış tarihi kaynaklar gibi, bazı kitapların elektronik versiyonu olmasının çok çok düşük olasılık olduğunu söyleyenler oldu. Şimdiye kadar hiç öyle bir kitabım olmadığı için bunu da geçtim.

    Benim soruyu sormaktaki amacım şuydu: Evde bulunan fazla eşya beni rahatsız ediyor. Çok fazla giysim yok, çok fazla eşyam yok, çok sık kullanmadığım ne varsa elden çıkarmayı tercih ediyorum. Sahip olduklarımı da bozulana, işlevini görmeyene kadar kullanmayı seviyorum. Tenhalık bana huzur veriyor. Ama kitap konusu, evde bu kriterlere uymayan belki de tek şey. Hem çok nadiren baktığım, kullandığım, hatta hiç yüzüne bakmadığım kitaplar var; hem de onların orada bir şekilde durması hoşuma gidiyor. Hoşuma gidiyor ama bir taraftan da bunların e-kitap olarak cebimde, her zaman erişebileceğim şekilde olması daha iyi olmaz mıydı diye kendi kendime soruyorum. Evde atılacak başka eşya kalmamış gibi bunlara takmış olmam benim sorunum. Ama e-kitap konusu güven veriyor olsa, sanırım bunu denerdim.

    Sonuç olarak, sahip olmak istediğim kitapları tutmaya, istemediklerimi de dağıtmaya karar verdim. Bu arada yeri gelmişken gelecek öngörümü de belirteyim: Evlerin metrekareleri daha da düşecek, konteyner hizmetleri değerlenecek, mobil yaşam diye bir kültür bu topraklara da gelecek.

  • Not Tutma Alışkanlığı Kazanın

    Not Tutma Alışkanlığı Kazanın

    Amir’in Reactive vs. proactive development yazısını okuyunca (hayır, reaktif / proaktif programlama paradigmaları ile ilgisi yok), benimsediğim yaklaşım daha bir pekişti. Ben sadece işte değil, hayatımla ilgili verdiğim birçok kararda proaktif bir yaklaşım içinde oluyorum; ama olası bir krizde ne yapacağımızı da iyi bilmek gerekiyor. Bu zamana kadar hiç kapıda anahtar unutmamış olmam, bundan sonra da unutmayacağım anlamına gelmiyor.

    Bir örnek üzerinden gidelim. Öğrencisiniz, bir sebepten sınavlara çalışamadınız, son günündesiniz. Ne yapmalı? Eğer biraz proaktif olabilseydiniz şunları yapabilirdiniz:

    1. Her şeyden önce dersi dinlerdiniz. Hocanızın önemini vurguladığı yerleri not alırdınız. Altını renkli kalemle çizer, haftasonları bir göz atardınız, konuları pekiştirip bir dahakinde çabuk anlardınız.
    2. Kendinize en çok fayda getirecek çevreyi seçer ve üyeleriyle aranızı iyi tutardınız.
    3. Dersi geçmiş arkadaşlarla irtibat kurup önerilerini dinlerdiniz vesaire.
    4. Aynı sınıftakileri davet ettiğiniz bir Whatsapp grubu kurardınız veya var olan gruba katılırdınız. Sosyal bir grupta olduğunuz için aldığınız kadar vermeye çalışırdınız.

    Ama şimdi çalışmadınız ve krizdesiniz, ne yapabilirsiniz?

    1. Kahve — kola karışımı denersiniz, bütün gece sınavı geçmenizi sağlayacak kısımlara çalışırsınız.
    2. Sınavla ilgili herhangi bir duyum, tüyo var mı araştırırsınız.
    3. Sınavda kopya çekersiniz.
    4. Dersi bırakır, ümidinizi kaybedersiniz.

    İş hayatında da benzer tecrübeler yaşıyoruz. Krizin olmaması için önlemler almak gerekiyor; ama kriz olduğunda da elimiz kolumuz dolanmaması gerekiyor. Sakince düşünüp, o krizi çözebilecek en iyi yöntemi bulup uygulamak gerek. Reaktif modu krizden çıkmanıza yardımcı olur, proaktif modu ise krizi önlemenize. Benim en çok sıkıntı çektiğim konular öncelikleri sıralama ve işin kapsamını zamana göre daraltma. Bunun için not alma alışkanlığımı geliştirmeye çalışıyorum. Şöyle bir akış diyagramı düşünün:

    1. Uzun emek isteyen bir işin ortasındasınız. Proaktif moddasınız. Bıraksanız, tekrar başlamanızın maliyeti en az 1 saat.
    2. Bir iş geldi, ne yapmalı? Reaktif moda gir:
    3. Eğer acil değilse not al. Basitçe bir not, iş açmak, kendine atamak falan değil. Not defterine tek satır yazmak bile olur.
    4. Eğer acilse, bu sefer şuan yaptığın işin en son kaldığın yeri not al. Ben en son bilmemne işini yapmak için bir modele yeni bir field ekledim ve migrationları yapıyordum, bundan sonraki iş bu özelliği arayüzde kullanılabilir hale getirmek gibi.
    5. Aciliyetine göre önünüzdeki işi bitirdin, sırada ne var? Notlara bak ve önem sırasına göre bitir.
    6. Notlar bittiyse, iş takip sistemindeki işlere geri dön.
    7. Bu döngüyü her iş için devam ettir.

    Bu döngü, anlattığım kadar basit olmayabiliyor. Hele ki proaktif moddan reaktif moda geçiş sanıldığı kadar kolay değil. Ama basit notlar tutmayı mutlaka deneyin. Ben bunun için Evernote kullanıyorum.

    Unutmamanız gereken iki şey var. Birincisi, eğer siz de benim gibi müzik dinleyerek iş yapıyorsanız, beyniniz artık daha fazla işi bir arada kaldıramaz. İnsan beyninin çoklu işleme elverişli olmadığı konusunda çeşitli yazılar var, Multitasking is killing your brain başlıklı yazıyı okumanızı öneririm. İkinci önemsemeniz gereken şeyse, stresiniz. Stres hormonu olarak bilinen kortizol belli bir seviyenin üstüne çıktıkça iş veriminiz bundan oldukça olumsuz etkilenecek. Günümüzün Seri Katili: Stres! başlıklı yazı da stresle ilgili ikinci önerim.

    İşleri önem sırasına göre sıralamak, zaman sınırını göz önünde bulundurarak işi iyi planlayarak yapmak ve işi teker teker yapmayı deneyin. Böylece bitmiş olan işler, bir sonraki işleri de aynı motivasyonla bitirmenize katkıda bulunur. Müsait olmadığınız zamanda da çevrenizdekilere hayır demeyi bilin.