Ankara Notlarım

January 24, 2021 4 dakika

Berlin’de kısıtlamalar başlamadan önce, kızımın okul tatilini fırsat bilerek Ankara’ya geldim. Niyetimiz iki hafta kalmaktı ama sonrasında tatil ile birlikte kısıtlamalar yaşandı, altyapı olmamasına rağmen uzaktan eğitime geçildi, biz de Berlin’e dönmek yerine ailemizle bir süre daha vakit geçirmeye karar verdik.

Tabi Ankara’da da kısıtlamalar vardı, haftasonlarını evde geçirmek zorunda kaldık, dışarıda her zaman maske taktık. Onun dışında ofis ve araba kiraladım, sanki Ankara’da yaşıyormuşum gibi haftaiçi her gün gidip geldim.

İnsanımız bıraktığımız gibi. Değişen bir şey yok, ben de çok değiştiğimi söyleyemem. Ama daha önceleri benimle alakalı olduğunu sandığım bazı şeylerin sadece benimle ilgili bir sorun olmadığını farkettim. Örneğin Berlin’deki ofisimde tanıdık tanımadık herkese bir selam vermek, bir gözgöze gelmek, bir nasılsın diye sormak, ben sormadığımda karşımdakinin bana sorması mümkünken; kendi ülkemin başkentinde, kendi anadilimdeki insanlara neden bir merhaba diyemedim, hayret ettim. Galiba şöyle bir şey oluyor, önce selam vereceğim insanın beni farketmesini ve yüzüme bakmasını bekliyorum; sonrasında da güleryüzle “günaydın”, “nasılsın?”, “iyi günler”, “kolay gelsin” diyorum. O ilk adım olan fark edilme, gözgöze gelme aşamasını başaramadım pek. Herkes kafayı işine gömmüş bir şekilde harıl harıl çalışınca, bende de çalışan insanı rahatsız etmeme refleksi oluşuyor doğal olarak. İstanbul’da bunu çok yaşamıştım; ama Ankara’da beklemezdim bunu. Ama Türk insanının o sıcakkanlılık, misafirperverlik, muhabbetseverlik yanının olduğunu biliyorum. En azından ben öyleyim.

Bir arkadaşıma, falanca saatte filan yere nasıl ulaştığımı anlatırken, “Aman, o saatte inanılmaz trafik oluyor.” demişti. Eğer Ankara’da “inanılmaz trafik” tanımı oysa, on yıl İstanbul’da yaşamış biri olarak söylüyorum, muhteşem. Onun dışında, hiç çakarlı arabaya denk gelmemiş olmak beni şaşırttı. Otoparkların ücretsiz olmasına ayrıca şaşırdım ve sevindim. Yalnız Ankara’da bu kadar geniş alan varken neden yatay yerine dikey yapılaşma tercih edilir, onu anlamış değilim. Dikey yapılaşma insanları birkaç noktada topluyor ve neticesinde trafik, kalabalıklaşma oluyor.

Trafikle ilgili son bir şey daha. Berlin’de görüp Türkiye’de göremediğim iki önemli şey var. Birincisi, çok hızlı giderken olduğu gibi, çok yavaş gitmenin de bir cezası var. Uzun süre Berlin’de sürücülerin neden bu kadar agresif kalkışlar ve dönüşler yaptığını anlamamıştım. Sebebi buymuş, yavaş da gidemezsiniz, seri olmalısınız ki trafik aksın. İkincisi de, sol şeridi boş bırakma kuralı sadece en soldaki şeridin bir sağı için geçerli değil, tüm şeritler için geçerli. Yani, hız limitleri dahilinde, sizden daha hızlı giden olur diye sol şeridi boş bıraktınız, bu güzel; ama yine hız limitleri dahilinde, arkanızdan hızlı araç geliyor ve sağ şeridiniz boş ise, yine bir sağa geçip solunuzu boş bırakmalısınız. Böylece şeritler belli hız ortalamalarına göre gruplanacak ve sollama ihtiyacı minimuma inecek, trafik akmaya devam edecek.

Uzun süre Berlin’de kalınca Türk yemeklerini özlemiştim. Bol bol yedim ama hala aspava yiyemedim. Fiyatı anlamsız derecede pahalı geliyor. Sanıyorum aspava yemek için epey bir acıkmış olmam gerekiyor. Bu gelişimde ilk defa Berlin’deki yemekleri özlediğimi farkettim, döndüğümde ilk işim Gouda peyniri alıp bira eşliğinde dilim dilim tüketmek oldu.

Bu arada Türkiye’de konjonktür nedeniyle alkol tüketiminin düşük olması veya marketlerin alkol satışı yapmamalarını anlayabiliyorum; ama internet üzerinden alkol satışına neden izin verilmez anlamıyorum. Bu konunun sağlık ile ilgili olmadığını hepimiz biliyoruz, yoksa ilk önce ekmek satışını yasaklamak gerekirdi. Ben Ankara’da açıkçası spesifik marka bir ürün bulmakta epey zorlandım. Oysa her markette sigara reyonu var.

Her türlü çöpü aynı çöp kutusuna atınca benim ellerim titriyor. Büyük bir israf var. Geri dönüşüme ne zaman gereken önemi vereceğiz? Ayrıca eskiden depozito diye bir şey vardı. Neden kalktı böyle güzellikler bilmiyorum.

Gelelim internet paketlerine. Paranın alım gücü çok düşük olduğu için, insanlar olabilecek en ucuz internet paketini almaya çalışıyorlar. En ucuz diye satılan internet paketi de vaatleri yerine getirmiyor. 5mbps upload hızı vaat edip, test edince 0.6mbps upload hızını görünce insan sinirleniyor. Bari 3 veya 4 görseydik, 0.6 nedir? Bence ev sahipleri ve kiracılar, seçim yaparken ilk buna dikkat etmeliler, çünkü eve yerleştikten sonra fiber kablo veya internet altyapısı döşemek sandığınızdan fazla tahribat ve masraf gerektiriyor. Neyse ki ofisimdeki internet güzeldi. İnternet paketlerini incelerken upload hızlarına bakmayı unutmayın, en az download kadar önemli. Bitsin artık 5mbps işkencesi, kimse hak etmiyor.

Ankara güzel memleket, eşimin ailesi nedeniyle sürekli geliyorum. Mansur başkanın epey sevildiğini gördüm; ama hiçbir yerde posterini, reklamını görmemiş olmak beni mutlu etti. Gerek yok böyle reklama, hizmetini beğenen bir şekilde kulaktan kulağa memnuniyetini yayıyor, ben de hiç muhabbetini açmasam bile duydum bir şekilde. Siyasetle ilgili olan da olmayan da; belediye başkanını seven de, sevmeyen de Ankara’da hep beraber yaşıyor.

3 yıldır Berlin’deyim, bir kez kar tuttuğunu görmedim. Ankara’ya geldik, Berlin’deki arkadaşlar kar fotoğrafı paylaşmaya başladı, şanssızlık. Yalnız Ankara’da da -15 dereceyi göreceğim aklıma gelmezdi. Bir sonraki gelişim ne zaman olur bilmiyorum; ama İstanbul’a uğramadan direk Ankara’ya uçabilmek kesinlikle çok isterdim. Selamlar.